Geçtiğimiz günlerde Danıştay'ın kararı ve Cumhurbaşkanlığı'nın imzasıyla müze statüsünden cami statüsüne tekrar geçirilen Ayasofya, Müslüman ve Hristiyan toplumun gündemi haline geldi. Ayasofya ismini nereden aldı? Ayasofya isminin anlamı nedir? Ayasofya'nın önemi nedir? ve Ayasofya tarihçesi gibi sorular tekrar merak edilir oldu.
Geçtiğimiz günlerde Danıştay'ın kararı ve Cumhurbaşkanlığı'nın imzasıyla müze statüsünden cami statüsüne tekrar geçirilen Ayasofya, Müslüman ve Hristiyan toplumun gündemi haline geldi. Ayasofya ismini nereden aldı? Ayasofya isminin anlamı nedir? Ayasofya'nın önemi nedir? ve Ayasofya tarihçesi gibi sorular tekrar merak edilir oldu.
Ayasofya'nın Tarihçesi
Ayasofya İsmi Nereden Geliyor ve Ayasofya Anlamı Nedir?
"Aya" ve "Sophos" kelimelerinin birleşiminden oluşan Ayasofya (Hagia Sophia) "kutsal bilgelik" anlamı taşımaktadır. Kutsal bilgelik veya ilahi bilgelik, Ortodoksluk mezhebinde tanrının üç niteliğinden biridir. İstanbul'un Fethi'nden sonra Ayasofya, "Ayasofya-i Kebir Camii" olarak kayıtlara geçmiştir. Günümüzdeki Ayasofya kayıtlara göre 537 yılında tamamlanmış olsa da aslında Ayasofya'nın MS 360 yılına dayanan bir geçmişi vardır.
Birinci Ayasofya:
Büyük Bizans İmparatoru Birinci Constantinus tarafından inşasına başlanan Birinci Ayasofya Kilisesi, İmparatorun ömrünün yetmemesi sebebi ile oğlu İkinci Constantinus tarafından 360 yılında açılmıştır. Bu ilk Ayasofya bile olağanüstü bir yapıydı. 20 Haziran 404’te Konstantinopolis Patriği Aziz İoannis Hrisostomos'un, İmparator Arcadius'un eşi İmparatoriçe Aelia Eudoksia ile çatışmasından dolayı sürgüne gönderilmesinin ardından çıkan isyanlar sırasında bu ilk kilise yakılarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.
İkinci Ayasofya:
İlk kilisenin yıkılması üzerine İmparator II. Theodosius bugünkü Ayasofya’nın bulunduğu yere ikinci bir kilisenin inşa edilmesi emrini vermiş ve İkinci Ayasofya’nın açılışı onun zamanında, 10 Ekim 415’te gerçekleşmiştir. Bu kilise de 532 senesine Nika Ayaklanması neticesinde harap edilmiştir.
Depremler ve istilalar sebebi ile yıkılan Birinci Ayasofya'dan hiç bir iz kalmasa da, İkinci Ayasofya'nın kalıntıları hala günümüzde varlığını korumaktadır.
Üçüncu Ayasofya:
İkinci Ayasofya'nın yıkılmasından sonra İmparator Birinci Justinianus 532'de yeni bir kilisenin yapılması talimatını verdi. Ancak bu kilise öncekilerden farklı ve eşi görülmemiş boyutlarda olacaktı.İnşaatın hızlı tamamlanması için farklı bölgelerden ve farklı tapınaklarda kullanılan hazır ler getirildi. Efes'teki Artemis Tapınağı'ndan, Mısır'daki Güneş Tapınağı'ndan, Lübnan'dan ve farklı bölgeledeki bir çok tapınaktan alınan hazır taşlar nakliyesi hala bilinemeyen yöntemlerle Ayasofya'ya getirildi.Yapıda buulunan kırmızı taşlar Mısır'dan, yeşil taşlar Yunanistan'dan, sarı taşlar Suriye'den ve kara taşlar da Anadolu'dan getirilmiştir.
537 yılında tamamlanan ve öncekilerin aksine ahşap çatı yerine kubbeli olarak inşaa edilen yapı, 553 ve 557 yıllarındaki depremlerde kubbelerinden ağır hasarlar aldı. 558 yılındaki depremde ise ana kubbe tamamen çöktü.Daha yükseğe yapılarak tamir edilen kubbe, zarar gören diğer yerlerinde onarılmasıyla 562 yılında tamamlandı. Yapılan tahribatlar ve çıkan yangınlar sebebi ile Ayasofya hasar almaya devavm etti son olarak 989 yılında çıkan depremden büyük hasar alan Ayasofya, İkinci Basil döneminde tamir ettirilerek 994 yılında tekrar açıldı. Dördüncü Haçlı Seferinde ise Venedikliler Ayasofya'yı ele geçirerek yağmaladılar. 1204 yılında imparatorluk tacını Ayasofya'da giyen İkinci Baudouin, Ayasoffya'yı Roma Katolik kilisesine bağlı bir katedrale dönüştürdü. 1261 yılında Ayasofya harap bir şekilde tekrar bizanslıların eline geçti.
Osmanlı Döneminde Ayasofya’nın Cami Olma Süreci
1453'te İstanbul'un fethinden sonra fethin sembolü haline gelen Ayasofya bitik bir haldeydi. Yılların getirdiği yorgunluk, depremler, yangınlar, istilalar. yağmalar yapıyı tamamen çökme derecesine getirmişti. Fatih Sultan Mehmed Han fetihten hemen sonra Ayasofya'nın camiye çevrilmesi için talimat verdi. Çöken ve çatlayan duvarlar tamir ettirildi. Mimar Sinan tarafından istinat duvarları yapıldı. Yapılan bu restorasyon çalışmaları esnasında sağlam kalan orjinal parçaların hiçbirine zarar verilmedi. Kabartmalar, freskler, betimlemelerin hepsi korundu. Sadece resim olan mekanlarda namaz kılınamayacağı için resim ve betimlemelerin üzerleri zarar verilmeden ince sıva ile kapatıldı. Hatta ismi bile değiştirilmedi. Fatih zamanında Ayasofya'ya bir adet de tuğla minare eklendi. Fatih Sultan Mehmet tarafından temizlenip onarılan Ayasofyai Kebir Cami, ibadete açıldıktan sonra İkinci Bayezid tarafından bir minare daha eklendi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde fethedilen Macaristan’daki bir kiliseden getirilen iki büyük kandil mihrabın sağına ve soluna yerleştirildi.
1566 yıllarında yapı depreme dayanıksızlık belirtileri gösterdiğinde Mimar Sinan tarafından tekrar güçlendirme çalışmaları yapılmıştır. Baş mimar Mimar Sinan yapıyı hem istinat duvarları ile güçlendirmiş hemde kubbeyi taşıyan parçalar ve duvarlar arasına kemerler yaparak binanın dayanıklılığını artırmıştır.
Sultan Abdülmecit döneminde ise yenileme ve koruma çalışmaları devam etti. Abdülmecit’in emriyle İsviçre İtalyanı olan Gaspare Fossati ve kardeşi Giuseppe Fossati’nin nezaretinde 1847 ile 1849 yılları arasında yapıldı. Fossati kardeşler, kubbe, tonoz ve sütunları sağlamlaştırdı ve binanın iç ve dış dekorasyonunu yeniden elden geçirdi. Üst kattaki galeri mozaiklerinin bir kısmı temizlendi, çok tahrip olanları ise sıvayla kaplandı ve altta kalan mozaik motifleri bu sıva üzerine resmedildi.
Ayasofya’nın Müze Olma Süreci
Cumhuriyetin ilanından sonra Ayasofya 1930 ve 1935 yılları arasında tekrar restorasyona girerek ibadete kapatıldı. İçeride yer alan ve sıva altında kalan mozaikler tekrar gün yüzüne çıkarıldı.
Ayrıca kubbe demir kuşak ile çevrelendi.
Bu yıllarda laiklik ve hoşgörü ilkesi doğrultusunda caminin tekrar kiliseye çevrilmesi fikri baş gösterdi. Ayrıca İstanbul’da Batı taraftarı ve islam karşıtı görüşler, Türkiye üzerinde etkisi olan Batılı devletler, Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi fikrini destekliyordu.
Ancak halkta kin ve tahrik duygularına sebep olacağı ve hristiyan nüfusun az olması sebebiyle bu karardan vaz geçilerek;
1934 tarihli ve 7/1589 numaralı bakanlar kurulu kararı ile müzeye çevrilmesine karar verildi. Bu tarihten sonra günümüze kadar Bizans Enstitüsü tarafından çeşitli incelemeler, araştırmalar ve denetimler gerçekleştirildi.
Ayasofya Müzesi’nin hakları Kültür ve Turizm bakanlığınaydı. Gişe ve biletleme işlemlerini ise İsviçre merkezli bir şirket yönetiyordu. Elde edilen gelir,
Döner Sermaye İşletmesi Merkez müdürlüğü tarafından yönetiliyordu.
Ayasofya’nın Cami Olma Süreci
Fethin sembolü haline gelen, ve Türkiye Türkleri tarafından büyük önem taşıyan Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi halkın özellikle İstanbul’da yaşayan müslümanlar tarafından esefle karşılanmıştı. 2000’li yıllara kadar müzenin tekrar camiye çevrilmesi görüşleri küçük gruplar tarafından ortaya çıksada, laiklik ilkesi gereği bu görüşler ya yükselemiyor yada yükselen sesler susturuluyordu.
Müzenin camiye dönüştürülmesi yolunda resmi olarak ilk adım 2005 yılında atılsada Danıştay onuncu dairesi davayı reddetti. 2016 yılında tekrardan açılan dava 2018 yılında sonucu değiştirmedi.
Son olarak 1934 tarihli bakanlar kurulunun kararının iptaline ilişkin dava 2 Temmuz 2020’de duruşmaya tekrar açıldı.
10 Temmuz 2020 tarihinde ise Danıştay 10’uncu dairesi 7/1589 numaralı bakanlar kurulu kararını, yapının tapusundaki cami statüsü dışında kullanımının mümkün olmayacağı kararına vararak iptal etti. Bu suretle Ayasofya müze statüsünden çıkarılarak cami statüsüne tekrar çevirildi. Caminin yönetimi ise Kültür ve Turizm Bakanlığından alınarak Diyanet İşleri Başkanlığına bırakıldı.