5 LİTRE YAĞ KAÇ LİRA?
Şu malum olay, Şubat 2022’de Rusya Ukrayna’ya karşı saldırı başlattı.
Saldırı yapan RUSYA ve saldırıya
uğrayan UKRAYNA, telaşa kapılan TÜRKİYE. Herkesi bir sıvı yağ, un,
bakliyat gibi temel gıdaları stoklama derdi tuttu. Rakamlara bakınca telaşa
kapılmamak elde değil aslında:
Rusya’dan
7,2 milyar dolarlık ithalat yaparken sadece 1,9 milyar dolarlık ihracat
yapıyoruz. Rusya’dan ithal ettiğimiz ürünler listesinin en başında 2,3 milyar dolar ile demir, 1,9 milyar dolar ile hububat ve 800 milyon dolar ile alüminyum
bulunuyor. Keza Ukrayna ile de 2,5 milyar dolarlık ihracat ve 5 milyar dolarlık
ithalat hacmimiz var.
Temel gıda
ürünlerimizin 40%’ı bu ülkelerden karşılanıyor. Enerji ihtiyacımızın 50%’sini
bu ülkelerden temin ediyoruz.
Krizin Uzaması Ülkemiz Ekonomisi Açısından Neyi İfade Ediyor?
Önemli ticari ilişkilerimiz olan bu
ülkeler arasındaki gerginliğin uzaması ile:
·
Piyasa yapıcı konumunda olan demir çelik
fiyatları artar, bu tüm sektörlerde fiyat artışı demektir.
·
Tüketimimizin 40%ını bu iki ülkeden
karşıladığımız temel tahıl/hububat ürünlerinin fiyatı artar.
·
Enerji fiyatları artar, piyasa yapıcı bir unsur
olan enerji maliyetleri hemen hemen tüm ürünlerin fiyatlarına artış olarak
yansır.
·
İthalatımız yavaşlayacağı gibi ülkeye para
girişi de yavaşlar.
Kısa vadede
olamasa da uzun vadede bu ülkelere alternatif elbette bulunacaktır ancak esas
mesele bu değil, dışa bağımlılık! Düşün, bir dünya savaşı daha çıksa ve ülkeler
önemli ölçüde dışarıdan tedarik ettiğimiz ürün gruplarında yapacakları ithalatı
askıya alsa neler olur? İki ülkenin kapışmasından bu kadar etkilenen ülkemiz
olası bir dünya savaşında ne hale gelir? Kaosu görebiliyor musun?
Neden Dışa Bağımlıyız?
Demir ile başlayıp kısa kısa diğer ürün veya hammaddelerle ilerleyelim.
Türkiye demir çelik rezervi bakımından zengin bir ülke sayılamaz, bulunan demir
rezervleri Türkiye’nin ihtiyacının çok altında. Bununla birlikte demir çelik
ihtiyacımızın büyük kısmını dış ülkelerden hurda ve ham metal alarak
karşılıyoruz. Demir üretimi alanında pek şansımız yok gibi, tabi şimdilik!
Enerji alanında yıllık ithalat rakamlarına baktığımızda, 13 milyar
dolar ile doğalgaz, 180 milyar dolar ile petrol ve ürünleri, 15,5 milyon dolar
ile elektrik enerji ithalatımızda başı çeken ürünler. Enerji alanında
santraller, keşifler, çalışmalar devam etse de sektör bazlı dış ticaret açığını
kapatamıyoruz.
Gelelim fırsatçılığa. Döviz kurunu 12TL olarak referans alalım. Yurt
içinde üretilen bir ürün yine yurt içinde 1TL fiyata satılıyorsa bu ürünü ihraç
etmeniz halinde ürün başına 12TL kazanacaksınız. Yani mevcut ürününüzden 12 kat
daha fazla kazanç elde edeceksiniz. Üstelik ihracat yaptığınız için teşvik ve
vergi indirimlerinden faydalanacaksınız, bu bir fırsattır. Daha fazla kazanmak
için elinizdeki ürünün çoğunu yurt içinde satmak yerine ihraç ettiniz. Evet ihracat
yaptınız, bravo yurda döviz girdi. Peki sonra…
Yurt içinde ürettiğiniz ve çok azını yurt içine arz ettiğiniz o ürün
talebi karşılayamadı ve azalan her şey gibi fiyatı arttı, enflasyon cepte, peki
başka? Yurt içinde ürün arzın talebi karşılayamamasından dolayı başka
fırsatçılar aynı üründen başka ülkeden ithal etti, al sana dış ticaret açığı.
Ham sıvı yağı dışarıdan 1 birime aldın, rafine ettin, işledin ve yurt içine
satarak 1 birim kar edeceksin. Ama döviz sana oradan göz kırpıyor “gel ben sana
12 katını vereceğim!”. Sende gidip ihraç ediyorsun ve yurt içinde fiyatı
artıyor. Ben burada ülkenin ve milletin yararına bir durum göremiyorum.
Sırada belki de en önemlisi olan üretim unsuru var. Metal, enerji,
hammadde gibi alanlarda çok fazla manevra alanımız bulunmasa da tarım ve
tarımsal üretim alanında problemsiz ve en iyi bir ülke konumda olmamız
gerekirdi. Ülkemizde yedi iklim ve bolca toprak çeşidi varken nasıl tarım
alanında zirvede değiliz ve neden bu ürünler ucuz değil?
Çünkü;
Ülkemizde tarımsal üretim maliyetleri çok yüksek.
Çiftçinin üretim için ihtiyaç duyduğu enerji, gübre, teçhizat gibi yardımcılar pahalı. Devlet tarafından çeşitli maddi yardımlar veriliyor olsa bile bu yeterli değil. Esasında bir çiftçinin yardıma muhtaç olmaması gerekmez mi? Çünkü gıda ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk basamağı oluşturmakta.
Tarıma hak ettiği önem verilmemekte.
Tarımsal gelirin az olması sebebi ile birçok genç yönelimini tarım dışı alanlara yapmakta. Tarımsal bilinç maalesef çok düşük. Oysaki tarım ve gıda bir insanın yaşaması için gereken en temel ihtiyaçların ilkini oluşturuyor ve bu nedenle çok önemli.
Tarımsal eğitim yok denecek kadar az.
Tarımsal eğitim erozyonla mücadele, ekosistemin korunması ve tarımsal yüksek verim noktalarında gelişmeyi ve değişmeyi destekler. Gelişim ve değişim konularında hem yetkililer hem de çiftçiler pekte istekli görünmüyor.
Toplumda çiftçinin eğitimsiz, kültürsüz ve
toplumun en alt tabakası olduğu yönünde bir algı mevcut.
Televizyon
dizilerinde, sinemalarda, romanlarda, gazetelerde hemen hemen tüm kitle
iletişim enstrümanlarında köylünün ve çiftçinin ezik, bilgisiz, cahil
gösterilmesi bu algının mimarı. Bu algı özellikle genç bireyleri tarımdan ve
topraktan uzaklaştırmakta. Ülkemizde tarımsal eğitimin düşük olduğu bir gerçek
ancak bu nedenden ötürü bir çiftçiye veya köylüye cahil demek çok güç. Çünkü
bin yıllardır filozoflar “bilginin kaynağı nedir?”, “bilgi nedir?”, “gerçek
bilgi nedir?” sorularını sormuşlar ancak çeşitli kabul gören cevaplara
ulaşmışlardır. Dolayısı ile bir insanın bilgili veya cahil olması görecelidir.
Gündelik bilginin veya pratik bilginin hiçbir önemi yok mu? Bilgili insan illa
bir akademik geçmişe mi sahip olmalı?
Tüm bu ifade
ettiklerimin neticesine baktığımda şu soruyu sormam gerekir:
5 litre yağ
kaç lira? Raftaki etiket yağın mı yoksa tarımsal faaliyetlerinin fiyatını mı
ifade ediyor?
Satın aldığın
ürün mü yoksa konfor mu?
Paranı istediğin
şeylere mi harcıyorsun yoksa yapmak istemediğin şeylerden uzak durmaya mı?
…
Yorumlar